Aslında bu konsere gelme ihtimalimi hiç düşünmemiştim. Yani, daha zaman vardı, üstelik ben İzmir'deydim, yani konser mekan olarak da, zaman olarak da çook uzaktı, düşünmek için mekan ya da zaman sıkıntım yoktu. Dolayısıyla da bu konser, 7pf2p İzmir'e gelinceye kadar bilinçdışı kalmıştı.
Peki ne oldu? Panik. "Gidebilir miyim ki", "gidebilirim aslında", "ama uzak", "ama 7pf2p", "ama Pink Floyd", "ama konser" falan derken 6 Şubat'ta, kendimi içimden rötar yapan uçağıma küfreder buldum. Akabinde de cuma gecesi trafiğine küfrettim, kendini ezik/eksik hissetmesin diye, elbet o da en güzel küfürleri hak ediyordu. Öyle ya da böyle, çeşitli rastlaşmalar ve buluşmalarla İstiklal Caddesi'nden geçtim ve soundchecke yetiştim (Burada eklemek isterim ki: Babylon konserinde soundchecke yetişememiş bir insanım ben. Zaten konser kayıtlarında sesim yok:)).
Ama bütün bu sinir hali, bütün bu panik, StudioLive'a girmem ve grupla bir araya gelmemle yerini mutluluğa ve huzura bıraktı. Sadece iki haftadır görüşmüyor olmak bile, benim açımdan, çok büyük bir özlem yaratmıştı, ve bunu grupla bir araya geldiğimde daha net hissediyordum. Dolayısıyla muhabbetler edildi, kontroller yapıldı, tonlar denendi, tekrar muhabbetler edildi, yemekler yenildi (bize) ve kapı açıldı, konser saati git gide yaklaşıyordu.
Aslında oldukça ilginç bir konser geçirdik. Pink Floyd çalmanın keyfi sabitti, ve biz yine sahnede mutluyduk, ama basçımız Hakan'ın sesi içeride zaman zaman kesiliyordu, bu da kısa bir ara vermemize neden oldu. Bir şekilde düzeldi, sonra konser esnasında gidip gelmeye devam etti, bir yandan dışarıdan duyulup duyulmadığını da anlamadığımız için tedirgindik.
Seyirci ise asıl ilginçliği sağlayan olguydu, zira, gerçekten bir barda bu kadar festival ortamı yakalamak zordur:). Gerçekten, bir an baktığımda sanki uçsuz bucaksız çimlerde konser veriyormuşuz gibi hissettim, herkes de oturmuş, çimlerde bağdaş kurmuş, keyifle dinliyor, şarkılara eşlik ediyor, hatta bazen hep beraber sallanıyordu. Yanlış mı gördüm bilmiyorum, ama sanırım konserde tanışıp, konser boyunca beraber takılan insanlar bile oldu. Başta birkaç kişi otururken, saatler ilerledikçe, muhtemelen yorgunluğun da etkisiyle, önümüzde oturan seyirci sayısı da arttı, bize ise ancak oturamadığımız için seyircileri kıskanmak düştü:).
Keyifli başlayıp, keyifli bitirdik konseri. Şimdi İzmir'den, pencerede sağnak yağmur eşliğinde yazıyorum bu satırları, ve bir hafta daha provalardan uzak olmanın burukluğunu yaşıyorum (-buruk kelimesini de kullandığıma göre, ver elini edebiyat..). Ama önümüzde Ankara konseri var, Ankara konserine de çok zaman var, hem yol da uzun, demek ki düşünmeye gerek yok...
Sonra düşünürüz:)
Peki ne oldu? Panik. "Gidebilir miyim ki", "gidebilirim aslında", "ama uzak", "ama 7pf2p", "ama Pink Floyd", "ama konser" falan derken 6 Şubat'ta, kendimi içimden rötar yapan uçağıma küfreder buldum. Akabinde de cuma gecesi trafiğine küfrettim, kendini ezik/eksik hissetmesin diye, elbet o da en güzel küfürleri hak ediyordu. Öyle ya da böyle, çeşitli rastlaşmalar ve buluşmalarla İstiklal Caddesi'nden geçtim ve soundchecke yetiştim (Burada eklemek isterim ki: Babylon konserinde soundchecke yetişememiş bir insanım ben. Zaten konser kayıtlarında sesim yok:)).
Ama bütün bu sinir hali, bütün bu panik, StudioLive'a girmem ve grupla bir araya gelmemle yerini mutluluğa ve huzura bıraktı. Sadece iki haftadır görüşmüyor olmak bile, benim açımdan, çok büyük bir özlem yaratmıştı, ve bunu grupla bir araya geldiğimde daha net hissediyordum. Dolayısıyla muhabbetler edildi, kontroller yapıldı, tonlar denendi, tekrar muhabbetler edildi, yemekler yenildi (bize) ve kapı açıldı, konser saati git gide yaklaşıyordu.
Aslında oldukça ilginç bir konser geçirdik. Pink Floyd çalmanın keyfi sabitti, ve biz yine sahnede mutluyduk, ama basçımız Hakan'ın sesi içeride zaman zaman kesiliyordu, bu da kısa bir ara vermemize neden oldu. Bir şekilde düzeldi, sonra konser esnasında gidip gelmeye devam etti, bir yandan dışarıdan duyulup duyulmadığını da anlamadığımız için tedirgindik.
Seyirci ise asıl ilginçliği sağlayan olguydu, zira, gerçekten bir barda bu kadar festival ortamı yakalamak zordur:). Gerçekten, bir an baktığımda sanki uçsuz bucaksız çimlerde konser veriyormuşuz gibi hissettim, herkes de oturmuş, çimlerde bağdaş kurmuş, keyifle dinliyor, şarkılara eşlik ediyor, hatta bazen hep beraber sallanıyordu. Yanlış mı gördüm bilmiyorum, ama sanırım konserde tanışıp, konser boyunca beraber takılan insanlar bile oldu. Başta birkaç kişi otururken, saatler ilerledikçe, muhtemelen yorgunluğun da etkisiyle, önümüzde oturan seyirci sayısı da arttı, bize ise ancak oturamadığımız için seyircileri kıskanmak düştü:).
Keyifli başlayıp, keyifli bitirdik konseri. Şimdi İzmir'den, pencerede sağnak yağmur eşliğinde yazıyorum bu satırları, ve bir hafta daha provalardan uzak olmanın burukluğunu yaşıyorum (-buruk kelimesini de kullandığıma göre, ver elini edebiyat..). Ama önümüzde Ankara konseri var, Ankara konserine de çok zaman var, hem yol da uzun, demek ki düşünmeye gerek yok...
Sonra düşünürüz:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder