29 Nisan 2009 Çarşamba

Bir Bahar Gecesi Bir Başka Ankara Macerası

Zannedersem şu ana kadarki en kişisel konser-sonrası postu bu olacak. Neyse ki bunun için geçerli nedenlerim var. Açıklayacağım.

Şehirdışı konserlerden alışık olduğumuz üzere ufak bir gecikmeyle yola çıktık. Yoldaki “rahatlamış”lığımız yine aynı düzeydeydi; şakalar, komiklikler, kendini bilmezlikler. Tabii ortaya bir de akustik gitar çıkarınca işler gerçekten çığırından çıktı. En son tek akustik gitarda 6 kişinin çalması için besteler yapıyorduk. Neyse ki zihin sağlığını seven bir dostumuz gitarın akordunu tamamiyle bozdu, biz de gitarı kaldırıp konuşmaya yüklendik. Gerçi şimdi düşündüm de, iki durum da bir ayrı fena =) İlk molayı verdik, karnımızı doyurmuş olmanın verdiği neşeyle yolun ikinci yarısında grupçak uykuya daldık.
Uyandığımda Ankara’ya girmek üzere idik, lakin benim gözler tavana sabitlenmiş, hangi hareketlerle bu habis mide bulantısını geçirebileceğini hesaplıyordu. Yaptığım herhangi bir göz hareketi, pek tabii ki, mide bulantımı geçirmedi. Bu halde mekanın kapısına kadar geldik. Mekanda yatacak bir yer aramaya başladım hemen. Sonrasındaki 2-3 saati hatırlamıyorum. Alet-edevat kuruluyor dediler bana.Kalktığımda sound-check sırası bendeydi. Esasen kontrol edilecek bendim o noktada. Kalktım, baktım kalkmak iyi bir hareket değil, oturdum gerisingeri. Soundcheck için 5 dakika bile dayanamadım, bir başka mide bulantısı akınıyla perişan olmuştum, kendime yeni bir yatacak yer aradım. Konserden umudum yoktu, yükselen ateşimin de etkisiyle büyük bir sıkışıklık-çaresizlik-“gece ne yapıcaz yahu bu halimle” hissiyle daha fazla dönüp duruyordum. Elime geçen her ilacı arka arkaya attım, biraz daha yatmak, biraz daha az titremek için daha uygun yerleri aklımdan geçirmedim. Müzik dışı bir sound-check zamanı gerçekten insanı çok donuklaştırıyormuş, onu öğrendim.

Neyse ki konser vaktine yetişebilmiştim. Kalabalığı gördüğümde ve sahneye çıktığımızda her şeye rağmen güzel bir konser geçireceğimizin sinyallerini almıştım. Yanılmamışım. Hatta diyebilirim ki, kendi adıma son zamanlardaki en keyifli konserdi. Seyircinin her şarkıya kendini vermesi, her şarkının her nağmesinin hem grup içinde, hem de seyirciyle paylaşılıyor olduğunu bu kadar canlı hissetmek gerçekten çok güzel bir his. Ve işin daha da güzel tarafı, bu his performans boyunca hiç kaybolmadı. Ben hastalığımı unuttum, titrediğimi unuttum, konser sonrası daha da titreyeceğimi aklıma bile getirmedim. Hatta korktuğum gibi de olmadı. İyice iyileşmiştim bile.



Konser bitti, sonrasında çok mutlu mesut bir şekilde sahneden indik, coşku hala sürüyordu. Hiçbir “kendine fazla yüklenme” etkisine maruz kalmadan uyandık sabaha. Paylaşılan coşku böyle bir his işte. O anda deselerdi ki “Kaz Dağları’nda konser varmış bu gece, hadi gidiyoruz”, hiç düşünmeden yola koyulurduk gibi geliyor bana (neden Kaz Dağları örneğini verdiğim kendim için de bir muamma). Özellikle şehir dışı konserlerde bu hisle hareket ediyor olmak bana çok önemli gibi geliyor, saygıyı temel alan bir projede paylaşımı devamlı görebilmek ve hissedebilmek motivasyonların en büyüğü zira.

Bu yazının bunca kişisel olmasının nedeni esasen bu yolculuğun konser günü hastalanan bir adamın bile o günün atmosferiyle hayat bulması, neşelenmesi, etrafına neşe saçabilmesini gösterme isteğimdir. Gelen, o atmosferi yaratan ve bizimle paylaşan herkese çok teşekkür ederim.

Tüm bu olup biten şu şarkılar üzerinden kuruldu: Sheep-Welcome to the Machine-Have a Cigar-In the Flesh-ABITW Part I-The Happiest Days of Our Lives-ABITW Part II-Nobody Home-Learning to Fly-Pigs-Shine on Part I-II-Dark Side of the Moon-Pigs on the Wing Part II+Mother-Young Lust-Hey You-High Hopes-Wish You Were Here-Comfortably Numb
Bis: Echoes-Run Like Hell.


19 Nisan 2009 Pazar

7PF2P Tekrar Ankara'da: 24 Nisan Cuma Dibsahne

Evet... 7PF2P tekar Ankara yollarında. Biz Ankara'yı sevmiştik, sanırız Ankara da bizi sevmiş!

Şubat sonunda kartopu oynayarak, kitap okuyarak vb çeşitlilikte işlerle meşgul olarak gittiğimiz Ankara'dan güzel anılarla dönmüştük (bakınız Şubat ayı blogu). Bu kez, bir bahar günü 24 Nisan'da DibSahne'deyiz.

İki Afiş Arasındaki Farkları Bulunuz!Aşağıdaki iki afiş arasındaki ufak tefek farkların yanında bizim playlistte de bilimum değişiklikler var. Bakalım, neler olacak, hep beraber göreceğiz!

24 Nisan gecesi görüşmek üzere.
Sevgiler

Unutmadan!
Kapı Açılışı 22:00.
Konser Başlangıcı 23:30






6 Nisan 2009 Pazartesi

Garanti Kültür Merkezi ve mendiller


7 Pink Floydlar ve 2 Prenses söz konusu olduğunda, belli konserler dışında onları "ağırlıyor" olma hissi çok hoşuma gidiyor. Geçen sefer bu hissi İzmir konseri doğurmuştu, bu sefer ise Boğaziçi Üniversitesi'nde vereceğimiz konser aynı heyecanı yaratıyordu. Gerçi aramızda Boğaziçi Üniversiteliler vardı, hatta Boğaziçi Üniversitesi'nde lisansüstü öğrenim gören bile vardı, ama lisans öğrencisi bir ben olduğum için, biraz da yurdum Garanti Kültür Merkezi'nin hemen yanında olduğu için fazlasıyla ev sahibi hissediyordum kendimi.

Soundchecke geç başlamıştık, evet, hatta ben de dersten geldiğim için biraz geç kalmıştım, ama erken gelseydik de sanırım efsane değişmeyecekti ve soundcheck son dakikaya kadar sürecekti:) Geri vokallerdeki nezle sorunu, bas amfisinin arkasına saklanan bir kutu mendille çözüldü, çaylar içildi, son hazırlıklar tamamlandı ve 7 Pink Floydlar ile 2 Prenses kendini dışarı attı.

"Sanatçı öyle ortada dolaşır mı, girin içeri" geyikleri arasında bir şekilde kendimizi sahne arkasında bulduk, ne olduğunu anlamadan sahnedeydik. Kafamda binbir türlü kötü senaryo dönüyordu, başlarda hep hata yapardık zaten, monitörden kesin kendimizi duyamayacaktık, sanki az seyirci gelmişti, seyirci coşmazsa biz nasıl coşacaktık... Üstelik uzun uzun düşünmüş, ve seyircinin (zamanında çıkmamız durumunda) maçın daha azını kaçırması adına ara vermemeye karar vermiştik, seyirci muhtemelen sıkılacaktı... Üstelik bir de milli maç vardı...

Ama Boğaziçi Üniversitesi izleyicisi -ve Boğaziçi Üniversitesi dışından gelen herkes- kaygılarımın yersiz olduğunu bana gayet güzel kanıtlamıştı. Seyircileri göremediğimiz için insanların tepkisini ancak alkışlarla anlayabiliyorduk, o bile yetiyordu. Moralimiz yerindeydi; karşımızda oturan grup, biz sahnede ne hissediyorsak onu hissediyordu, farkındaydık. Göremediğimiz için alkışların nereden geldiğini anlayamıyorduk, afallıyorduk ama mutluluğumuz da tartışılmazdı.


Playlistin sonu, beklemediğimiz bir bis isteği... Kısa bir düşünme sürecinden sonra tekrar sahnedeyiz, Echoes çalıyoruz. Biz geri vokalistlerin pek bir görevi yok şarkıda, ama yine de keyifli o an sahnede grubun bir parçası olmak. Konser bitiyor, selam veriyoruz, yorgunluğumuzu gece ilerledikçe hissedeceğiz, o an iyiyiz, mutluyuz.

Zaten muhtemelen yorgunluğu hissetsek bile bu yorgunluktan keyif alacağımızı biliyoruz. Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü'ne çok teşekkür ediyoruz, bize bu konseri verme imkanını sağladığı için.


Fotoğrafları çeken Seda'ya da ayrıca teşekkürler.