Araya yaz tatilinin, akabinde de yine yaz tatili kaynaklı rehavetin girmesiyle biraz ihmal ettik buraları, farkındayız. Ama iyi niyetliyiz, üşengeciz ama bu üşengeçlikle bile bir şekilde toplanıp çalışma yapabiliyoruz, konser verebiliyoruz. Bence bu da bir başarı.
Aslında Babylon konserinden belki de benim bahsetmemem gerekiyor, zira konserin yarısında yoktum başka bir yerdeki başka bir konser nedeniyle. Tarihler belli olduğunda içimden kozmik düzene nasıl küfrettiğimi herhalde tahmin edebilirsiniz, iki gruba da optimum yararı sağlayabilmem adına ancak böyle bir çözüm bulabilmiştik. Binbir dua ve yalvarmayla zamanlamaları tam tutturmaya çalışan bendeniz ("Hmm, şimdi ilk konsere şu saatte başlasak, 7pf2p de başlamadan bi 15 dakika oyalansa, ulan Shine On'a bile yetişirim"), sahneden indiğimde saatler 10:52yi gösteriyordu. Soundcheckler arasında denemiştim, bir mekandan diğer mekana hızlı yürüyerek on dakikada varıyordum; koşarak 6 dakikada vardım:)
Bu tabii işin kişisel boyutu. Babylon'a ulaştığımda yeni ara verilmişti, 7pf2p üyeleri ve arkadaşları Babylon'un ufacık kulisine doluşmuştu-7pf2p kulisi nasıl oluyor diye merak edenler için ileride bir örnek göstereceğim, rahat olun.
Nefes nefese ama mutlu bir şekilde sahneye çıktım; diğer grup üyeleri de anlamadığım bir şekilde fazlasıyla keyifliydi. Şarkıya girince anlaşıldı ki önümüzde inanılmaz güzel bir kalabalık vardı; söylediğiniz şarkıyı sizinle beraber söyleyen, müziğin her anını hissettiğini bildiğiniz... Sahne-izleyici ayrımı yoktu, hep beraberdik, keyifle çalıp söylüyorduk. Sahneden insek mi inmesek mi derken (her konserde diyoruz bunu, pek inandırıcı gelmese de size), sahnede kaldık, ve hatta ilk defa hepimiz aynı anda selam vermeyi başardık:)
Peki Ankara'da ne yaptık? Şimdi, öncelikle belirteyim ki; 7pf2p turnelerde çok seviyesiz bir gruba dönüşebiliyor. Yani sahne dışında gördüğünüzde şaşırmayın, baya iğrençleşebiliyoruz. İkincisi, bir gün tam kadro deplasmana çıkabileceğimize inancım sonsuz; yine de büyük konuşmamak lazım. Üçüncüsü; 7 Pink Floydlar ve 2 Prenses'in resmi şarkısı Prince'ten Purple Rain'dir, her konserden sonra çalınması ve bir ağızdan bağırarak söylenmesi farzdır.
İlginçtir, hiç gecikmeden çıktık yola, sanırım bunda artık grubun çoğunun Anadolu yakasında ikamet etmesinin ve Çağlayan'da başlangıç yapacak sayının azalmasının etkisi de var. Akustik gitar bu sefer ortaya çıkmadı, çıktığında da çok kısa ortalıklarda kaldı, hala şükrediyorum. Zaten bir kısmımız için yol uykuyla eş anlamlıydı, geri kalanımız da diğer turnelere göre nispeten seviyeli bir yolculuk geçirdi. Yine de, sonlara doğru akustik gitarın hortlar gibi yapması, aslında bize kimi mesajlar veriyor gibiydi...
Soundcheck, Tolga'nın gelişi, Biletix'e ulaşma çabaları, BigMac falan derken kendimizi kuliste konseri bekler bulduk. Hani merak eden varsa diye söylüyorum; 7pf2p kulisi şöyle oluyor:
İşte siz konserin başlamasını beklerken, biz böyle zibidilikler peşinde koşuyoruz.
Konser anını anlatmaya gerek var mı bilmiyorum, yine bir seyirciyle bütünleşme söz konusuydu. Ama ben buradan özellikle Have a Cigar çalarken sahneye sigara atan arkadaşlara, ve Wish You Were Here çalarken arkadaşına dönüp "Ben bu şarkıyı yazdığımda, yıl 1977..." şeklinde konuşmalar yapan kardeşime selam ediyorum, düşündükçe gülüyorum:)
Ve benim için bütün konser aslında biste çaldığımız Dogs'tan ibaretti, bunu da itiraf ediyorum. Uzun zamandır çalmamış olmanın coşkusu, seyircinin gazıyla birleşince, bir baktım ki cümleten kendimizi şarkıya adamışız, kendimizden geçmişiz...
Konser bitince toparlanıp gitmemiz lazım, tabii ki son bir Purple Rain dinledikten sonra vuku bulacak toplanıp gitme hadisesi. Çalan şarkıların sözleri değiştirilmeye başlıyor, küfürler havada uçuşuyor, seviye iyice düşüyor, yine yine zibidilik peşindeyiz, ve elbette yine çorbacıya gidiyoruz. Çorbacıdaki insanları da (ki gittiğimizde pek insan kalmamıştı zaten) seviyesiz geyiklerimize boğduktan sonra otobüsümüze biniyoruz, ve o andan itibaren hepimiz için Yol=Uyku denklemi geçerli oluyor...
Ankara konserini rujuyla Nil İpek bildirdi, bir sonraki konserde görüşmek üzere!
dib sahnede mutluluktan resmen tipim kaydı, çok iyiydiniz, teşekkürler :)
YanıtlaSiletrafta roger waters'ın the wall'un 30. yılı için 2010-2011'de tura çıkacağı haberlerinin dolanması zaten gaza getirip, belki yine uğrar heyecanı getirmişken, aman siz aç-susuz bırakmayın bizi kendinize buralarda, gelin yine hemen :)
gelsek ya bu aralar o taraflara =) ozledik ankara'yi =)
YanıtlaSil